Ahmet Ertegün’ü birçoğunuz biliyorsunuzdur ama bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim.

1923 doğumlu. Diplomat Mehmet Münir Ertegün’ün oğlu. Münir Bey aynı zamanda Atatürk’ün hukuk danışmanlarından biri. Ahmet Ertegün, Münir Bey’in 1935 yılında Washington’a büyükelçi olarak atanması üzerine ailesi ile birlikte Amerika’ya gidiyor. Münir Bey, 1944 yılında büyükelçilik görevine devam ederken vefat ediyor.

Ahmet Ertegün babasının vefatından sonra Amerika’da kalıyor, yaşamını orada sürdürmeye devam ediyor.

1947 yılında ağabeyi Nasuhi Ertegün ile birlikte New York’ta Atlantic Records adlı plak şirketini kuruyor.

Atlantic Records’ın tüm kataloğunu burada saymam mümkün değil ama birlikte çalıştıkları sanatçılar arasında Ray Charles, Aretha Franklin, Ella Fitzgerald, Miles Davis, Stevie Wonder, Rolling Stones, Led Zeppelin, Genesis gibi isimler olduğunu söylemem firmanın büyüklüğü hakkında fikir verir diye düşünüyorum.

Ahmet ve Nesuhi Ertegün Duke Ellington ve fotoğrafçı William Gotlieb ile birlikte (1941)

Ahmet Ertegün ile ilgili olarak önemli ve ilginç olan şey kurduğu firmanın çok büyük prodüksiyonlara imza atmış olması değil. Plak şirketlerinin sahiplerinin ve yöneticilerinin genelde sanatçıları sömüren insanlar oldukları düşünülür. Bu sebepten dolayı sanatçılar tarafından pek sevilmezler. Ahmet Ertegün ile ilgili olan önemli nokta, Ertegün’ün yukarıda saydığım tüm o sanatçılar ve daha birçokları ile sadece iş ilişkileri değil, aynı zamanda sıkı dostluklar da kurmuş olması. Bu, müzik dünyasında kolay kolay görülebilen bir şey değil.

Bir Anı…

Ahmet Ertegün’ün müzisyenlerle kurduğu yakın ilişkiler ve dostluklar Amerika’ya taşındığı ilk yıllarda başlıyor. Caz hayranı olan Ertegün kardeşler Amerika’da sürekli konserlere gidiyorlar ve orada çoğu siyah olan müzisyenlerle tanışıyorlar.

1940 yılında akıllarına bir fikir geliyor: Konserlerde tanıştıkları Lester Willis Young, Sidney De Paris ve Teddy Wilson gibi hayran oldukları caz müzisyenlerini yemek ve jam session için Pazar günleri Türk Büyükelçiliği’ne davet etmek! Bu fikri hemen hayata geçiriyorlar. Bu davetler kısa bir süre içinde düzenli olarak yapılan etkinliklere dönüşüyor.

Ayrımcılığın olduğu, siyah ve beyazların aynı masada yemek bile yiyemediği o yıllarda Türk Büyükelçiliği’nde yapılan bu etkinliklerin haberi hızla yayılmaya başlıyor.

Münir Bey bir gün öfkeli bir güneyli senatörden mektup alıyor. Senatör, mektubunda, Münir Bey’in evine siyah birinin ön kapıdan girdiğinin görüldüğünü ve bunun Amerika’da kabul edilen bir uygulama olmadığını yazıyor.

Ahmet Ertegün, babasının bu mektuba tek cümlelik net bir cevap yazdığını söylüyor:

“Benim evimde dostlarım ön kapıdan girer, ancak sizin arka kapıdan girmenizi ayarlayabiliriz”

2020 yılında Amerika’nın ve dünyanın hala ırkçılıkla boğuştuğunu düşünürsek, 1940 yılında, bundan tam 80 yıl önce, Türk Büyükelçiliği’nde düzenlenen o etkinliklerin ve Münir Bey’in o senatöre verdiği cevabın ne kadar değerli olduğunu anlamak hiç de zor değil.

Değerli olan diğer bir şey de bunun devamının gelmiş olması… 2006 yılında vefat eden Ahmet Ertegün, Amerika’daki müzik çevrelerinde hala siyah müziğin yaygınlaşmasına ve tanınmasına katkı sağlayan insanlardan biri olarak biliniyor ve anılıyor.

Türkçe baskısı tükenmiş ama eğer bulabilirseniz Robert Greenfield tarafından kaleme alınan The Last Sultan: The Life and Times of Ahmet Ertegün (Son Sultan: Ahmet Ertegün) adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim. Yukarıdaki anı bu kitaptan alınmıştır.

Teknik terimler için müzik teknolojisi, müzik prodüksiyonu ve ses kayıt terimleri sözlüğüne göz atabilirsiniz.

Benzer paylaşımlar için beni Facebook, Instagram ve Twitter‘da takip edebilir, haberler için mesaj listeme üye olabilirsiniz. Teşekkürler.

Başlık fotoğrafı: Delia Gottlieb | US Library of Congress

Türk Büyükelçiliği’ndeki fotoğraflar William P. Gottlieb tarafından çekilmiştir. US Library of Congress arşivinden alınmıştır.

© 2020 Ufuk Önen. Her hakkı saklıdır. İzinsiz kullanılamaz.