Muzik_Endustrisine_Bakis_2

Yazı dizisinin birinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz: Giriş / Müzik 0.5: Başlangıç / Müzik 1.0: “Klasik” Model

Müzik 1.5: MTV, CD ve Büyük Sermaye

1980’lerin başından 1990’ların ortasına kadar uzanan 1.5, müzik endüstrisinin altın çağı olarak kabul edilebilir. Bu süre zarfında oldukça büyük değişimler oldu ve başta plak şirketleri olmak üzere endüstride yer alan herkes hiç olmadığı ve muhtemelen bir daha da olamayacağı kadar iyi gelir elde etti. Bu değişimlerden ilki (ve aynı zamanda Müzik 1.5 modelinin başlangıç noktası) Compact Disc, yaygın olarak bilinen ve kullanılan kısa adıyla CD’dir. Ticari amaçla üretilen ilk CD Billy Joel’in 52nd Street (1982) adlı albümü, satışı bir milyon kopyayı geçen ilk CD ise Dire Straits’in Brothers in Arms (1985) albümüdür.

Billy_Joel_Dire_Straits

Billy Joel – 52nd Street ve Dire Straits – Brothers in Arms

CD, piyasaya sürülmesinin ardından kısa bir süre içinde plak şirketleri için çok kârlı bir ürün haline dönüştü çünkü hem yeni bir format olmasından hem de ses kalitesinden dolayı plak ve kasetten daha pahalı bir fiyata satılabiliyordu. Bunun yanı sıra bazı oyunlar da dönmekteydi. Örnek olarak plaklar kamyonda taşınma sırasında kolayca kırılabildiklerinden dolayı plak şirketleri sanatçıya ödedikleri telif ücretlerinden %10 zaiyat payı kesiyordu. Taşınma sırasında kırılma riski çok daha az olmasına karşın plak şirketleri bu %10’luk kesintiyi bir süre CD için de uygulamaya devam etti.

DavidBowie

David Bowie

1985 yılında David Bowie’nin 15 albümlük diskografisinin tamamı RCA Records tarafından CD formatında satışa sunuldu. Ardından birçok plak şirketi kataloglarında bulunan tanınmış ve popüler sanatçılarının daha önce plak olarak bastıkları albümlerini CD formatında satışa sunmaya başladı. Bu, plak şirketlerinin kazançları açısından bir dönüm noktası oldu. Dinleyiciler, sevdikleri albümleri, plak olarak ellerinde bulunsa bile, CD formatında tekrar satın almaya başladı. Bunu bazı albümler için ben de yaptım (ve yapmaya devam ediyorum). Benim için özel olan bir takım albümlerin ilk önce kasetini veya plağını satın alıp ardından CD’si çıkınca CD’sini aldığım, daha sonrasında da özel bir versiyon satışa sunulduğunda (örnek olarak re-mastered CD, albümün 20. yıl özel versiyonu, 180 gram plak gibi) aynı albümü farklı formatlarda tekrar tekrar satın aldığım oldu ve olmaya da devam ediyor. Plak şirketlerinin, üretim haklarını ellerinde tuttukları daha önce plak olarak basılmış albümleri CD formatında satışa sunarak normalde edebileceklerinden çok daha büyük kârlar elde edebilmelerinin iki sebebi vardı: Birincisi, CD’ye basılan bu albümlerin kayıt ve prodüksiyon masrafları zaten karşılanmıştı. İkincisi, eski albümlerin birçoğu tanınan bilinen albümler olduğu için reklama fazla bir bütçe ayırmak gerekmiyordu. Plak şirketlerine bir tek CD üretim (fabrikasyon) giderlerini üstlenmek kalıyordu. Minimum giderle satışa sundukları CD formatındaki albümleri yüksek fiyatlarla ve büyük miktarlarda satmaya başlayan plak şirketleri bu sayede çok büyük kârlar elde etmeye başladı.

Elde edilen bu büyük kârlar kısa süre içinde büyük sermayeli çok güçlü şirketlerin ilgisini çekti. Bunun sonucunda 1980’lerin ‘major label’ olarak adlandırılan büyük ama bağımsız olarak yönetilen plak şirketlerini çok uluslu ve büyük sermayeli dev şirketler satın almaya başladı. Columbia Records, Sony’e; Warner Bros. Records, Time Incorporated’a; Universal Music, Matsushita’ya; EMI ise Thorn’a satıldı.

CD Türkiye’ye oldukça geç geldi. Hatırlıyorum, 1980’lerin sonunda, hatta 1990’ların başında çok sınırlı sayıda CD bulunurdu. Ankara’da vitrinini CD’lerin süslediği ilk dükkanlardan biri Shades’ti. Sahibi Süleyman Özyıldırım, rock, blues ve jazz türlerinde benim bugüne kadar tanıdığım en bilgili insanlardan biridir. Shades hala aynı pasajda, aynı dükkanda devam ediyor, umarım daha da uzun yıllar devam eder.

Süleyman Özyıldırım - Shades

Süleyman Özyıldırım – Shades

1980’lerde müzik endüstrisinde gerçekleşen en büyük gelişmelerden biri şüphesiz MTV’nin yayına başlamasıydı. 1981 yılında John Lack’in “Ladies and gentlemen, rock and roll” sözleriyle ve The Buggles’ın “Video Killed the Radio Star” parçasının klibi ile yayına başlayan MTV, kısa sürede popüler hale geldi ve radyonun sahip olduğu “parçaları hit yapma gücü”nü elde etti. İlk başta radyo ve MTV arasındaki fark ayırt edilememişti, plak şirketleri her ikisine de promosyon imkânı olarak bakıyordu ancak kısa sürede bunun sadece böyle olmadığı, MTV’nin bir tek müziği değil sanatçının görünümünü de öne çıkarttığı, dolayısıyla imajın müzik kadar (hatta maalesef bazı durumlarda müzikten daha önemli olduğu) ortaya çıktı. Plak şirketleri önceleri kabiliyetli sanatçılar ve iyi (ya da popüler olabilecek) parçalar peşindeyken MTV’den sonra bunların yanı sıra ekranda iyi görünen, imajı sağlam sanatçılar aramaya başladı. Buna ek olarak şirketler promosyon bütçelerine video klipler için yeni bir kalem daha ekledi ve bunun sonucunda müzik endüstrisinde bir alt dal olarak video klip endüstrisi doğdu.

1990’larda kablo TV ile Türkiye’den MTV Europe’u izlemek mümkündü. Daha sonra 2006’da MTV Türkiye açıldı ve beş yıl boyunca yayında kaldı. Türkiye’de müzik endüstrisini en çok etkileyen televizyon kanallarından biri şüphesiz Kral TV’dir. 1994’ten itibaren Türkiye’de video klip sektörünün gelişmesi ve müzik endüstrisinin önemli bir parçası haline gelmesi Kral TV sayesinde olmuştur.

Özetleyecek olursak, 1.5 modelinde plak şirketleri CD satışlarından çok büyük kârlar elde etmeye başladı, bu kârlar büyük sermayeli ve çok uluslu dev şirketlerin iştahını kabarttı ve bunun sonucunda bu şirketler büyük ancak bağımsız yönetilen plak şirketlerini satın alarak müzik endüstrisine girdiler. Diğer yandan MTV radyoya rakip oldu. MTV’nin popüler hale gelmesi ile sanatçının imajı çok önemli bir hale geldi.

> Üçüncü bölüm için tıklayınız

Benzer paylaşımlar için beni Facebook ve Twitter‘da takip edin. Haberler için lütfen mesaj listeme üye olun.

Fotoğraflar: