Birinci bölüm için tıklayınız – İkinci bölüm için tıklayınız
Müzik 2.0: Internet Çağı
Owsinki, 2.0’ın başlangıçının 1994, yani mp3 dosyalarının ilk paylaşıldığı yıl olduğunu söylüyor. Müzik CD’leri için kullanılan sıkıştırılmamış dijital dosya formatında bir dakikalık mono ses kaydı 5 MB, bir dakikalık stereo ses kaydı ise 10 MB yer tutuyor. Bu hesapla 40 dakikalık stereo bir albüm 400 MB anlamına geliyor. Bugün için belki fazla büyük değil fakat 1990’ların telefon hatları üzerinden yapılan ‘dial-up’ internet bağlantılarını düşündüğünüzde toplam 400 MB büyüklüğünde bir dizi dosyayı indirmek neredeyse imkânsızdı. 128 kbps mp3 dosyalarının büyüklükleri normal (kayıpsız / sıkıştırılmamış) dijital dosyalara göre onda biri olduğu için internet üzerinde bu dosyaların transferleri mümkündü. Düşük değerlerle kodlanmış mp3 dosyalarının ses kaliteleri her ne kadar kötü de olsa internet üzerinden bilgisayara parça indirme, indirilen parçaları başkalarıyla paylaşabilme fikri birçok insana cazip geldi.
Dosya paylaşımı IRC (Internet Relay Chat) ve Hotline üzerinden başladı. 1997’de Winamp ile birlikte mp3 kullanımı arttı. 1999 yılında Napster ile ‘peer-to-peer file sharing’ (P2P) olarak tanımlanan kullanıcıların internet üzerinden kendi aralarında dosya paylaşımına imkân tanıyan sistem hayata geçti ve çok kısa sürede popüler hale geldi. 2000 yılında başta Metallica olmak üzere Dr. Dre ve Madonna gibi birçok ünlü sanatçı Napster’a dava açtı. Napster 2001’de kapatıldı ancak dosya paylaşımı Gnutella, Kazaa ve BitTorrent üzerinden devam etti. Plak şirketleri önceleri çok da önemsemedikleri dosya paylaşımının kendilerini sıkıntıya sokabileceğini fark etmeye başladı.
1990’ların ortalarında CD yazıcılar ve bu yazıcılarda kullanılan boş CD’ler çok pahalıydı. Bunlar ancak mastering için profesyonel stüdyolarda kullanılabiliyordu. 2000’lere geldiğimizde CD yazıcıların fiyatları düştü, bilgisayarların üzerinde standart olarak kullanılan bir donanım haline geldi. Bazılarına göre Batı ülkelerinde CD yazıcılar, korsan satışa katkı sağlamasa bile arkadaş arasında albüm paylaşımını artırdığı için müzik endüstrisine küçük de olsa darbe vurdu. Türkiye için durum farklıydı; zaten çok yoğun bir şekilde sürüp giden korsan kaset ticareti sadece format değiştirerek, kasetten CD’ye geçerek, tüm hızıyla devam etti.
Müzik 2.0’ı, kısaca, müzik endüstrisinde yıllardan beri süregelen klasik modelin dijital müzik dosyaları ve bunların internet üzerinden paylaşımı sonucunda değişmeye başlayabileceğinin sinyallerini verdiği bir dönem olarak özetleyebiliriz. Bu sinyaller özelikle 1980’lerde çok büyük kârlar elde eden büyük plak şirketlerinin rahatsız etmeye başlamıştı.
Müzik 2.5: iTunes ve Dijital Müziğin Paraya Çevrilmesi
2000’li yılların başında plak şirketleri internet üzerinden yapılan paylaşımları durduramayacağını yavaş yavaş anlamaya başlamış ve bunun için farklı formüller arar hale gelmişti. 2001’de Apple hem iTunes’u hem de iPod’u tanıttı. iPod, kısa süre içinde 21. yüzyılın “Walkman”i haline geldi. Apple, 2003’te iTunes Store’u açtı ve bu, müzik endüstrisinde adeta devrim niteliğinde bir hamle oldu çünkü dijital müzik dosyalarının para karşılığı satılması, diğer bir deyişle ticaret için kullanılması mümkün hale geldi. iTunes Store üzerinden yapılan satışlardan sanatçı her zaman olduğundan daha büyük bir kâr elde etmedi ancak Apple, satışlar üzerinden aldığı paylar ile, plak şirketleri ise fabrikasyon ve paketleme giderlerinden kurtulmalarıyla birlikte büyük kârlar elde etmeye başladı. iTunes Store kataloğunda 43 milyon şarkı bulunuyor, açılıştan bugüne kadar satılan toplam şarkı sayısı ise 25 milyarı geçmiş. iTunes Store Türkiye’ye ancak Aralık 2012’de girebildi.
Dijital parça satışları her ne kadar plak şirketleri için kârlı olsa da internet üzerinden dosya paylaşımı genel olarak albüm ve single satışlarını olumsuz yönde etkiledi. Bu sebepten dolayı şirketler, eskiden albüm satışlarından kazandıkları paraları bu sefer de konser, turne gibi diğer yollar üzerinden kazanabilmek için sanatçılarla sadece albüm anlaşmaları değil aynı zamanda menajerlik anlaşması yapmak için de kolları sıvadı. Bu model henüz çok oturmuş bir model olmasa da endüstrideki çalışma şekilleri yavaş yavaş bu yöne doğru kayıyor.
Müzik 2.5 modelinde bir diğer önemli konu ise veri akışı (streaming) sağlayan müzik siteleri ve servisleri… 2000-2007 yılları arasında Pandora, Spotify, Grooveshark, Rhapsody, Deezer gibi çeşitli streaming siteleri ve servisleri kuruldu. Bunlardan bazıları tamamen yasal olarak işe başladı: kullanıcılarından aylık ya da yıllık ücret alıp veya reklamlarda gelir elde edip plak şirketlerine ve sanatçılara telif ücreti ödüyorlardı. Diğerlerinin durumu ise biraz daha karışık ya da karanlıktı. Durumu karanlık olanlar günümüze kadar gelemedi. Streaming için Türkiye’de ilk yerli girişim daha sonra Turkcell tarafından satın alınan Fizy’di.
Müzik 2.5’i kısaca özetleyecek olursak, iTunes Store ile dijital müzik dosyaları üzerinden kârlı bir şekilde gelir elde edilebileceği anlaşıldı, dinleyiciler albüm yerine tek tek parça satın almaya başladılar, diğer bir deyişle dijital formattaki single’lar popüler hale geldi. ‘Streaming’ müzik siteleri ve servisleri yaygınlaştı, plak şirketleri internet üzerinden illegal parça ve albüm paylaşımları sonucunda kaybettikleri gelirleri sanatçıların menajerliğini de üstlenerek geri kazanmak için çalışmalara başladılar.
> Dördüncü bölüm için tıklayınız
Benzer paylaşımlar için beni Facebook ve Twitter‘da takip edin. Haberler için lütfen mesaj listeme üye olun.
Fotoğraf:
- iPod: Stahlkocher
- Rare Groove: Bryan
3 Pingbacks